25 Mart 2012 Pazar

Bilmiyorum neden olur ama farkındayım ki hep böyle oluyor. Nadirdir zamanımı ve dikkatimi ayırıp özendiğim işler. Şu an hatırımda kalanlardan ikincisi bu dün içerisinde taşa takılan. Sınırlar aşıldığında yeni olan başlar. Başlıyor. Gördük işte. Şikayet etmeye hakkım yok olduğundan ikinci plandan yürütüyorum yapılması gerekenleri. Zaten hiçbir zaman hayatının baş rolünde bulunmamış, senaryoyu okumamış birisi...


Hayal kurmak... İlginç bir uğraş. Acaba "insan" diye adlandırılmış kavramın dışındaki canlılarda da böyle bir çaba var mı? Hayal kurmaya, tebessüm etmeye ve tatmin etmeye kendini. Kötü değil. Hiç kötü değil; ancak kurmasını bilmek lazım. Sonra aciz hissetmemek lazım bilgisizliğin yüzünden. Çocukluğundan beri kendini değiştirmeye çalışan birisi var. İnanamayacağı şeyler yaptı değiştirdi o kendini. Ama.. çocukluk düşünceleri ve hayalleri altında eziliyor şimdilerde. Yardım istiyor. Yüzsüzce mi? Bilemem ona karar verecek olan başkasıdır.

Tek istediği yardım işte. "hayal kurmamayı" tercih eden bir istem.. Daha da aciz aslında bilmeden de olsa hayal kurmaktan. Ama çözülmeyen, adlandırılamayan şeyler varsa aklında ve ruhunda ve de kalbinde... Ne bozukluğudur bu?

Karar verirken bir gülücük ve göz yaşı sarf ederim. Kalbimle.. Böyleydi yazdığı Beyaz Prens'in de. Seni anlamak sana zarar verir mi? Korku. Aynı frekansta olmak ikimizi birbirimize hak ettirir mi? Ve biz? Kafa karışıklığı.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Prens..

Busan, Gwangju, Seoul'de nefes almışken üstüne Beyaz Prens Ankara'ya gelir aynı nefesi paylaşmaya. Ankara'da tekrar buluşulur. Teşekkürler..

5 Şubat 2011 Cumartesi

2. Şahıs Sen

"Sen" aslında benim. 2. şahıs olarak konuşurum kendimle sanıyorum. Fark ettim mi demeliyim bilemiyorum. Diyemiyorum bile.. O kadar uzağım ki kendimi keşfetmeye. Bu takıntılığımla birlikte ve karasızlığım ve kendime güvensizliğim, isteksizliğim ya da hırs eksikliğim ve.. ve hepsiyle birlikte okyanusun ortasında ne zaman hareketsiz kalırım tahmin edemiyorum. Belki su alır gemim batmaya başlarım orası ayrı. Sonlar konusunda da pek iyi değilim. Geçen dönemi saymazsak. O da şans gibi miydi şimdi ya? Neyse.

"Hep böyle yapıyorsun. Gerizekalısın. Aptal." Hatırladın mı? İçinde ben olan 2 sen var aslında. Bulmalısın "o"nu ya da "O"nu. 

"Crying"

Ağlamayı yasaklamak, ağlamak istemek, istese de ağlayamamak..

Akşam servisle yurda dönerken bunu söyledim içimde. Ağlayamadığımı fark ettim. E zaten yasaktı; ama istesem de yapamadığımı daha somutça anlamak neden ağlamak istediğimi tam tasvir edemediğimden tanıdığım his gibi ek belirsizlik kattı içime. Karanlık mı? Boşluk mu? İsimlendirmelerde de iyi değilim işte.

Ayrı bir havam vardı bugün. Akşama doğru kabullendim durumu ve karantinam altında yurttan dışarı çıkardım tüm benliğimi. "Benlik" yerine daha uygun hatta tam oturacak bir terim bulmalıyım. Bir kelime..

Ağlamak.. En acısı geldiğinde "hönküre hönküre" yani gerçekten ağlamak için ya da en güzel hisler geldiğinde o hislere saf gözyaşlarıyla banyo yaptırmak için yasaktı bana. Zaten ağlayamıyormuşum ihtiyacım olduğunda. Ne gerek vardı bu aksiyona?

Aslında kendime "Yaban"ım ben. Hani diyor ya Karaosmanoğlu romanında yani dedirtiyor ya sağ kolu kayıp  kahramanına toprak anaya hitaben: "Ben senin üvey evladın mıyım? Yoksa sen benim üvey anam mısın?"diye. Orada durdum işte kahraman "insan viranesi" diye hissedince benliğini dere kenarında..

http://www.youtube.com/watch?v=kwcj8QB30sU "a pitiful person just like me..."
Sesinin ağlıyor, biliyorum kalbin de.. Hala nemliler çünkü... Ağlamamanı isteyemem:) Zaten yasaklayamam da.. Kimim ben? Sadece "a pitiful person".

31 Ocak 2011 Pazartesi

Hey beyaz kent!

Yeni, yeni, yeni, yeni bir dönem... İşte. "Daha ilk dönem bitmedi ki yauu ikincisi nasıl başlar?" diyerek gelindi ekrar. Son 1,5 sene teknik olarak. Yaklaşık 3 hafta önce biten dönem bana hayatımın en karmaşık akademik dönemimi yaşattı. "Ben bile çalıştım mı lan şimdi?" diye bakınca olmasa da oldu denilebilir. Farklı bir durum oldu benim için. Demek ki gerçekten emeğin karşılığı diye bir şey var. Ama şans da olabilir... Okumasın bunu hermana.:)

Musical-sama yine büyüleyecek. Saat 8pm de başlayacakmış müzikal yani bizim saatimizle 13 e denk geliyor. İyi ki tanıyorum seni... Emeğin sıfatlarındansın.

Musical-sama Kim Junsu. Tears of Heaven.

3 Ocak 2011 Pazartesi

PROUD



If you are not my proud, then who is?

My heart wishes for your cries....I want you  to so purely... with these same feelings.. I want you to cry your hearts and souls out with this same perfect feeling that you created for countless people.. at that time. I want you CRY.. because I wish you to find this "only" true feeling that you still keep clinched to your soul. This is the only "one" in my being, I believe in more than anyhing. My loving and loved ones and my DBSK.

Cry Yoochun
Cry Junsu
Cry Yunho
Cry Jaejoong, Changmin

Your cries will wipe away my poor my cries.

26 Aralık 2010 Pazar

Ben olsam hayatın başlığında

Aslında bir şeyler yazayım demiştim; fakat vaz geçer gibi oldum.. bir sebepten "yeni kayıt" kısmı çıktı önüme işte. Nefes almak akıl karıştırır mı? Bana göre mümkün olabiliyor böyle gerekli ve diğer yaşamsal fonksiyonların işleyişinden daha kolay gözüken bu kavram. Nefes almak.. sadece bir eylem değil. Hissettiğinde mutluluğu getirir bir "kedi gıdısı"yla belki ya da çimlerin üstündeki güzel şekilli kozalakla belki de gökyüzüne sığınan bir bakışla. Her zaman geçerli olan bana benden yakın "ben" olan insanlar ayrı tutuluyor bu amaçta.

Vaz geçmek kolay bir şey. Şey işte sadece şey. Neden? Olumsuz bir şey geçince aklından hep bu soruyu sorasın sen işte. Yanıtı olmadığı için boşluğa atarsın kendi içinde her zaman açığa çıkmaya hazır olan o anlamsız oluşuma. Ya da oluşmayana.. Çünkü boşluk işte, boş.

Sorumluluklar o kadar fazla ve ben hep buradayım. Onların peşini kovalamak şart iken..neden? Hala aynı korkular... güvensizlik kendine. Nasıl bu kadar anlamsız olabilir bir insan? Ve de en ironiği bunun farkında olup hiç bir şey yapmayan bir ... "Intermodülasyon" gerekli sende de evet... aşk nasıl intermodüle olduysa. Aşk olduğu konusunda benliğinle atıldığın "onlar" oldukları yerde mi ki acaba sen de "oradasın"?

Soru işareti çok kullanılmalı yaşamda. Bilimin temeli, hayır, var oluşun temeli çünkü. Sen kim olduğunu, olacağını bilmiyorsun değil mi? Eğer soru işaretlerinin peşinden gitmeyeceksen dur orada! Hareketsiz olanın ne ihtiyacı ne hakkı vardır işte.